Uzmanlar uyardı: Terapi yetkisi olmayanlar sağlığı daha çok bozuyor
8 mins read

Uzmanlar uyardı: Terapi yetkisi olmayanlar sağlığı daha çok bozuyor

Prof. Dr. Ögel, psikiyatr ve psikologların kol kola çalışmasının, tedavi başarısını yükselttiğini, ancak terapi yetkisi olmayan kişilerce uygulanan bazı yöntemlerin yarardan çok zarar verdiğini, kişileri intihara dahi sürükleyebildiğini kaydetti. Uzm. Klinik Psikolog Altıner ise üniversite tercihlerinin yapıldığı bu günlerde psikoloji bölümünü seçmek isteyenlere uyarıda bulunarak, “Mezun olur olmaz terapiye başlayabileceğiniz bir branş değil. Terapist olmak için yıllarca eğitim almak gerekli. İki yıl yüksek lisans, ardından 2 yıl da bu konuda yetkin bir hoca eşliğinde (psikolog olabilir psikiyatr olabilir), 2 yıl süren süpervizyon eğitimleri sonrası terapi için danışan görmeye başlayabilirsiniz. Ruhsal sorun yaşayan bir bireye dokunmak, onun bütün hayatını etkiliyor. Bilinçsiz ellerde yapıldığında sonuçları çok yıkıcı olabiliyor” dedi.

TOPLUM RUH SAĞLIĞI TEHDİT ALTINDA

DHA’nın haberine göre dizi veya filmlerdeki kurgusal terapist karakterleri, sosyal medyada moda haline gelen çeşitli terapi trendleri, hatta yetkisi olmayan bazı meslek grubundan kişilerin dahi ‘yaşam koçluğu’ veya ‘kişisel danışmanlık’ adı altında terapi paketleri uygulaması, toplum ruh sağlığını tehdit ediyor.

Psikiyatr Prof. Dr. Kültegin Ögel, ülkemizde halen psikiyatr ve psikolog farkının çok fazla bilinmediğine dikkat çekerek, “Psikiyatrlar tıp fakültesinden mezun olurlar. Psikologlarsa, sosyal bilimler fakültelerini bitirirler. Psikiyatrlar aynı zamanda ilaç yazma yetkisine de sahiptir. Ama ikisi de sonuçta insan psikolojisiyle uğraşıyor ve ikisinin de ayrılan alanları olduğu gibi örtüşen alanları da var. Bu da terapidir. Psikoterapiyi her ikisi de yapabilir ama psikoterapi eğitimini almış olmaları gerekir” dedi.

Kişinin hangi durumda psikoloğa hangi durumda psikiyatra gideceğinin, ruhsal sorunun şiddetine bağlı olduğuna da dikkat çeken Ögel, “Ruhsal bozukluk eğer çok şiddetli ise önce psikiyatrın görmesi gerekir. Ama bazen psikolog, kişiyi görmeye başladığı zaman şunu fark edebilir, aslında tahmininden çok daha şiddetli bir sorun var. Bir ‘hastalık’ düzeyinde sorun var. O zaman psikiyatriye yönlendirmek zorundadır” diye konuştu.

‘İKİ BRANŞ BİRLİKTE ÇALIŞTIĞINDA BAŞARI ARTIYOR’

Psikiyatri ve psikoloji alanının birbirinden ayrışmadan ortak çalışmak zorunda olan branşlar olduğuna da dikkat çeken Ögel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü ayrı ayrı çalıştığında tedavi başarısı da düşüyor. Örneğin ben psikiyatr olarak bir hastaya ilaç yazdım. Hastamı uzun zaman görmeyeceğim belki. Ama bu hastanın ilaca uyum sağlayıp sağlamadığı, o ilacı düzenli kullandı mı, onunla ilişkili bazı sorunlar yaşıyor mu, bunları da bir psikoloğun takip etmesi gerekiyor. Çünkü terapi içinde o süreç de gündeme geliyor zaten. Dolayısıyla biz ilaç uyumunu da psikologların takip etmesini öneriyoruz. Hatta şu anda tamamen psikiyatrinin alanı gibi görünen şizofreni, bipolar gibi hastalıklarda da şunu keşfettik. Psikologla birlikte psikoterapi yapılması, hastanın grup çalışmalarına dahil edilmesi, tedavi başarısını ve iyileşme oranını çok artırıyor.”

YANLIŞ ELLERDE İNTİHARA SÜRÜKLENEN HASTALAR

Psikoterapinin bir bilim olduğunu ve ehil olmayan ellerde yanlış kullanıldığında çok büyük tehlikelere yol açabildiğini vurgulayan Ögel, bir kişiye iyi geldi diye o yöntemin her hastada aynı sonucu vermeyeceğini söyledi ve sözlerini şöyle tamamladı: “Aynı yöntemin yüzlerce kişiye uygulanması ve faydalı olduğunun, izleme sürecinde de kanıtlanması gerekli. Günümüzdeki en büyük yanlış şu: Ben şöyle bir yöntem uyguluyorum, danışanlarıma çok iyi geliyor. Sana öyle gelebilir ama bazılarına da çok zararı dokunabilir. Klinik pratiğimde benim en çok gördüğüm, bu tür uygunsuz terapilerle bazı kişilerin kendi kendine bulduğunu iddia ettiği terapilerle insanlar çok daha kötüye gidiyorlar. Çünkü terapide insan yaşamına bir yerinden dokunuyorsunuz, geçmişine dokunuyorsunuz. Bunlar kapalı kutu şeyler, kutuyu açtığınız zaman kapatmayı da bilmeniz gerekiyor. Bunu da ancak terapi eğitimi alan biri (psikolog ya da psikiyatr) yapabilir. Maalesef son zamanlarda bu tür vakalarla çok karşılaşıyoruz. Hastanın hayatını tekrar bir düzene koymak çok daha uzun bir zamanınızı alıyor. ‘Terapist olmayan terapistler’, öyle yaklaşımlarda bulunuyorlar ki kişinin eşiyle ailesiyle ilişkileri daha da bozuluyor. Bir kişiye sürekli ‘Sen çok güçlüsün’ deyip diğerlerini yok etmek kolaydır, danışanın hoşuna da gider. Ama bu gerçek değildir. Yanlış yönlendirmelerle tüm hayatları altüst olan hastalarım var. Sonrasında büyük bir pişmanlık yaşıyorlar, hatta bu durum intihara kadar gidebiliyor. Aslında intiharın nedeni yaşadıkları durum değil, o terapist olmayan terapistler.”

‘DİZİLERDEKİ PSİKOLOG SAHNELERİNE ALDANMAYIN’

Moodist Psikiyatri Hastanesi’nden Uzm. Klinik Psikolog Nihal Altıner ise üniversite tercihlerinin yapıldığı bugünlerde psikoloji tercih etmek isteyenlere ve gelecekteki meslektaşlarına önemli bir uyarıda bulunarak “Burası çok deneyimsel bir yer. O Instagram’da ya da dizilerde, filmlerde gördüğünüz psikolog, terapist karakterlerinin gerçekle bağlantısı yok. Bunların hepsi kurgu, sanat için yapılan şeyler. Bunu bilerek bu alanı tercih edin. Maalesef bu mecralarda çok fazla ‘terapist olmayan terapistler’ var. Psikolojiyi her bitiren terapist olamaz. Her uzman psikolog da terapi yetkisine sahip değildir. Her klinik psikolog terapi yapabilir anlamına gelmez. Bununla ilgili bazı yetkinliklerin elde edilmiş olması gerekiyor. Öncelikle uluslararası geçerliliği olan üniversitelerde yüksek lisans derecesinde bir eğitim. O da yetmiyor bunun üzerine alanında yetkin hocalarımızın (psikiyatr olabilir, psikolog olabilir) süpervizyonu eşliğinde en az 2 yıl boyunca terapi eğitimleri sürer” dedi.

Ruhsal problemleri için psikolog arayışında olan vatandaşların sosyal medya ya da internette gördükleri her trende güven duymaması gerektiğini de kaydeden Altıner, terapi için gidilen kişinin psikoloji eğitimi sonrası yüksek lisansı ve herhangi bir terapi ekolünden eğitimi olup olmadığına, ayrıca terapi eğitimlerinde süpervizyon sürecinin bulunup bulunmadığına dikkat edilmesi gerektiğini kaydetti.

Altıner, “Görüyoruz, aslında yetkinliği olmayan konularda birçok kişi zihin temizliği, bir haftalık terapi kampları gibi programlar, paketler sunuyor. Ama terapi odası Pandora’nın kutusunun açıldığı yer. Bu da danışan açısından çok tehlikeli bir şey. Biz örneğin her danışına terapi uygulamıyoruz. Bunlarla karşılaşmaya hazır olmayabiliyor. Terapiye hazırladığımız danışanlarımız da oluyor ilk etapta. Örneğin şizofrenisi olan bir hastaya EMDR terapisi uygulayamazsınız, şema terapi uygulayamazsınız. Kişiyi çok daha fazla dağıtabilir bu. Ataklarını daha fazla alevlendirebilir. Ya da panik atak, anksiyete bozukluğu, depresyonu olan kişilerin bilişsel davranış terapisi dediğimiz terapi ekolüne yönelmesi gerekiyor. Maalesef yanlış tanılar ve yanlış tedaviler; ya da doğru tanılar olmasına rağmen terapistinin tanıya değil, kendi ekolüne uygun terapiyi uygulaması sonucu dağılmalar ve atakların alevlendiğini çok sık görüyoruz” ifadelerini kullandı.

(HABER MERKEZİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir